Together With Me The Series - Bölüm 6
Üç saat, göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti. Saat sabah 10’du ve o süre boyunca Knock çok az hareket etmişti. Pozisyonumu değiştirerek kollarımı başımın altında birleştirip kendime güldüm. İlk kez aşık olmuş liseli bir çocuk gibi davranarak erkek arkadaşıma gözleri dolu dolu, hiç sıkılmadan bakıyordum.
Aslında Knock erkek arkadaş tanımına yakın bile değildi. Biz ‘yakın arkadaş’tık. Şuana kadar iki kez seks yapmış olmamıza rağmen ilişkimizin şuan olduğundan daha ileriye gitmesine izin vermeyeceğini biliyordum. Çünkü Knock için bu tür şeyler çok da önemli değildi.
Knock, sadece ilk bölümden sonra okumayı bırakmak istemeyeceğin türden bir kitaptı. İçine doğru çekilmiştim ve hayır, sonra ne olacağını öğrenmem gerekiyordu. Sonunda ne kadar bağımlı hale geldiğimi anladığımda artık çok geçti. Artık son satıra kadar durmadan okumaya devam etmem gerekiyordu.
Sorun ise Knock’un bir kitap değil de bir adam olmasıydı. Ne bir ‘son sayfa’ ne de sorularıma bir cevap yoktu.
Ne düşündüğünü asla söyleyemezdim.
Biraz acıklı olsa da bazı standartlara göre aslında harika bir av olarak kabul edilebilirdim. İyi bir aile geçmişine sahip, çok yakışıklı biri olarak kabul görülüyordum. Bir eş bulmak benim için zor olmazdı ve benim de payıma düşen hayranlarım vardı…
Ama bunun yerine bir erkek için Plern Pleng gibi bir kızlar rekabet etmek zorunda kalıyordum.
Birden aklıma çok adice bir fikir geldi. Knock’un henüz onunla yatmadığını biliyordum. Playboy gibi görünse de sürtük biri değildi. Bir kızla sadece onunla yatmak için çıkmaz, bunu yapmak için eline geçen ilk fırsatta atlamazdı.
Bunu yapmazdı ama dürüst olmak gerekirse kim olduğu gibi oyuncu bir adam olmayı çok isterdi ki?
Bayh’ı çok sevdiğini biliyordum.
O zamanlarda, Club N’de birlikte içerken o, orada sessizce oturup durmadan içmişti. O zamanlar o kadar yakın olmamamıza rağmen sarhoş sersemliği ile içinde olan bütün duygularını bana dökmüştü.
“Sanırım Bayh’ın benimle işi tamamen bitti.” diye mırıldandı Knock kederli bir şekilde bardağına bakarak.
“Bunu neye dayanarak söylüyorsun?” diye sordum ona. Duruma nasıl yaklaştığımdan gerçekten emin değildim.
“Çünkü kalbini çalıp onu ciddileştiren doğru kişiyle tanıştı. Ve o ben değilim!”
“Madem bunu biliyorsun neden hala onun etrafında dolaşıyorsun?”
“Onu sevdiğim için galiba. Bana bu soruyu soran ilk kişi sen değilsin. Yakın arkadaşım Kna’yı biliyorsun, o da hemen hemen aynı şeyi söyledi. Aslında Kna’ya ‘Bayh neden bana bu kadar kaba davranıyor?’ diye sordum biliyor musun? Benim de duygularım var ve ben de inciniyorum. Ve ne dedi biliyor musun?”
“Hayır.” Başkaları kalbi kırık bir arkadaşını nasıl teselli ediyor bilmiyordum fakat benim tarzım yeni bir bira açıp ona sigara paketimi uzatmaktı.
Kırık bir kalbin ihtiyacı olan şey buydu. Ne sarılmaya ne de gözyaşına gerek yoktu. Erkekler böyle konularda ağlamazlardı. Bırakın sigaranızı tüttürsünler, biranızı içsinler ve siz yakından dinlerken biraz da olsa nefeslensinlerdi.
Jan hariç. Jan gibi sert bir adamın kız arkadaşı tarafından terk edildikten sonra ağlamış olduğuna inanabiliyor musunuz? Jan mantıklı bir adamdı. Knock ve ben de mantıksız adamlarız ama ağlama olayı bizlik değildi.
Knock sigara ve içki içmeye devam etti. Yanında durdum, içki içtim, sigara içtim ve dinledim. Acısı gözüne yansıyordu. “Kna duygularım olduğunu söyledi ama Bayh yoktu.” Yüzü ifadesiz görünse de gözlerinden bütün acısını görebiliyordum.
Knock sonunda kıpırdanıp uyanmaya başladığı için anıları düşünmeyi durdurmak zorunda kaldım. Parmaklarını dağınık saçlarından geçirirken titreyen telefonunu eline aldı.
“Selam.” dedi boğuk sesiyle.
“…” Karşı tarafın ne dediğinden emin değildim ama Knock bana döndü.
“Şuan saat kaç?”
7’den beri ona bakarak saati kontrol etmeye devam ettiğim için çok iyi biliyordum.
“Sabaj 10.30.”
“Yani şuan Bangkok’a geri dönmek istediğini mi söylüyorsun, Pleng? Olmaz… Bu çılgınlık! Seni şuan gönderemem.”
Knock sıkıntıyla battaniyeyi tekmeledi. Onu yakalayıp bir tur daha atmaya çalışmadan önce gözlerimi güzel vücudundan ayırmam gerekiyordu.
Her zaman etrafımda böyle dolaşmak sıkıntı değildi onun için. Knock için ‘utangaçlık’ diğer insanlar için olan bir şeydi. Utangaçlığın, özellikle de benim önümde ihtiyaç duyduğu bir şey olduğunu hiç sanmıyordum.
“Telefonu kulağıyla omzu arasına sıkıştırıp aceleyle pantolonunu giydikten sonra bir omuzunu yatak odamın kapısına dayadı. Sinirli ve bitkin bir ifade takınmış olan sesinin tınısı telefon tartışması tırmandıkça yükselmeye devam ediyordu.
“Bak, seninle gerçekten tartışmak istemiyorum Pleng…” Knock’un sesi kesildi ve sesini tekrar alçalttı. Sonra bir an için sessiz kaldı. Konuşmanın sonuna kadar iyice dinledi. Pleng’in ne dediğini duyamıyordum ama ondan yayılan ani öfkeyi hissedebiliyordum.
“Kadınla! Evet dün gece başka bir kadınla yattım!” Knock telefona karşı bağırıyordu. Sesi alaycılık, öfke ve kuşkuyla aynı seviyedeydi. “Dün beni iyice dinlemedin değil mi? Korn’la beraberdim. Yanımda başka biri yoktu!”
Yanıma gelip telefonu yüzüme doğru tuttu. “Ona selam ver.” dedi.
Telefona şüpheyle baktım ama sonra “Selam.” dedim yumuşak ve hoş bir ses tonu olmasını umarak.
Telefonu sertçe kendi kulağına götürerek “Duydun mu?” dedi. Yeniden onu dinlemek için sessizleşti. “Ha, yani ne olursa olsun şimdi geri mi döneceksin?” Knock öfkeliydi.
Çabucak kendi pantolonumu giydim, ona doğru birkaç adım attım ama kısa süre sonra durdum. Arkası bana dönük olmasına rağmen hafif çapraz duruşundan sinirli ve bitkin olduğu açıkça belli oluyordu. Aniden, herhangi bir uyarıda bulunmadan, telefonu gevşek parmaklarının arasından kaydı ve büyük vücudunu yumuşak bir gürültüyle yere yığıldı.
“Knock!” Onu yerden kaldırmak için ileri atılıp tekrar yatağıma taşıdım. Tamamen baygındı ve teni solgunlaşmıştı. Avucumu alnına yine alev alev yandığını gördüm.
Telefonumun ekranı yatağımın kenarındaki zeminden bir arama geldiği için parlıyordu. Arayanın kimliğine baktığımda Yiwha olduğunu görüp aceleyle açtım. “N’oldu Yiwha?”
“Bugün Bangkok’a dönmem gerekiyor, halletmem gereken bir şey çıktı. Beni Knock’la birlikte rıhtımdan mı göndereceksiniz?”
“Neredesin?” Knock’u kontrol etmeye devam ediyordum. Öylece bayıldığı için doğal olarak endişeleniyordum.
“Knock’un kız arkadaşıyla onun evinin önündeyim. Sanki dünyanın sonu gelecekmiş gibi ağlıyor. Kıçını kaldır hemen buraya gel.”
“Tamam, bir saniye.”
Telefonu kapatıp Knock’un evinin önüde Yiwha ve Pleng’in beklediği yere koştum. Pleng’in solgun yüzünü ve şişmiş gözlerini gördüm. Ani bir rüzgarla savrulabilecek kadar zayıf görünüyordu. Dokuma hasır güneş şapka ve beyaz şifon bir elbise giymişti. Zarif olsa da acınası bir şekilde onu koruma içgüdüsü uyandırıyordu. Yiwha parlayan renkli bir tişört giymiş, renkli saçlarını dağınık at kuyruğu yapmış, koyu renk kot pantolonu ve converse giymişti. Tamamen onun tarzıydı. Orada durmuş, yüzünde boş bir ifadeyle beni bekliyordu.
“Bu kadar çabuk gelmen iyi ama Knock nerde?”
“Ateşi çok yüksek, hasta. Telefonda görüşmenin ortasında bayıldı.” Hastalığının sebebini atladım.
“Ne?” Yiwha’nın gözleri şok içinde büyüdü. “Bir dakika, o nasıl? Onu hastaneye götür!”
“Geri döner dönmez yapacağım.”
“Knock’u görmek istiyorum.” dedi Pleng titreyen sesiyle ama Yiwha onun kolunu çekti.
“Korn, geri dönüp Knock’a göz kulak olmalısın onu ben gönderirim.”
“Ama Yiwha, Knock’la ilgilenip onun yanında kalmak istiyorum. Gitmeyeceğim!” Pleng şoktan çıkarken başını salladı. Endişeli ve çaresizce bana bakıyordu. Eğer ona yardım etmemi bekliyorsa fena halde yanılıyordu.
Yiwha Pleng’e döndü. “Korn bunu senden daha iyi yapar. Endişelenme!”
“Ama..” reddetmeye çalışan Pleng’e ben cevap verdim.
“Bangkok’a tek başına dönmeniz güvenli değil, arkadaşlarımdan sizi geri götürmelerini isteyeceğim.”
Buradaki eski arkadaşlarım Doey ve Phent’i aradım. Doey, biraz sert görünmesine rağmen uzun saçlı güzel bir çocuktu. Phent onun kocasıydı. Bu adamların güvenilir olduğunu biliyordum.
“Hey, boş musun? Arkadaşlarım Yiwha ve Pleng’i Bangkok’a geri görebilir misin? Knock hasta ve onu doktora götürmem gerekiyor.” Doey hemen kabul etti.
Sadece birkaç dakika kadar kısa bir sürede geldiler ve Doey arabanın anahtarlarını Phent’e fırlattı. “Sen git. Knock’u doktora götürürken Korn’a yardım edeceğim.”
“Korn kendi başına halledebilir. Neden benimle gelmiyorsun~” Phent karısından ayrılmak istemedi. Şuan karısına yapışması için iyi bir zaman değildi!
“Kes şunu ve hemen götür onlar. Korn, sen beni takip et.” Doey duygusuzca cevap verip uzaklaştı. Yiwha’ya veda ettim ve ondan Pleng’le ilgilenmesini istedikten sonra Doey’u takip ettim.
Phent bize doğru bağırmaya devam ediyordu. “Doey! Daha sonra beni ara!”
“Tamam tamam, hadi şimdi git!” Doey biraz sinirlenmiş gibiydi.
Oldukça ilginç bir çift, değil mi? Karısı kocasından daha soğuk ve sert!
Doey, Knock’u yatakta uyurken görünce “Siz yattınız değil mi?” diye sordu. Sanki havadan sudan bahsediyormuş gibi sesi çok sakin ve doğal çıkıyordu.
Doey’un gerçekçi tavrının beni biraz utandırdığını ve mahçup hissettirdiğini itiraf etmeliyim çünkü Knock ve ben ‘temiz arkadaşlar’ gibi görünüyorduk. Görünüşümüzden konumumuz anlaşılmazdı. İkimiz de oldukça erkeksiydik ve her zamanki klişeler bizim için geçerli değildi. Bu yüzden durum biraz garip gelmiş olmalıydı.
“Galiba.”
“Galibaymış, götüm. Bu çok bariz dostum.” Parmaklarını uzun saçlarının arasından geçiren Doey hala çok sakindi. Kendisi bir kocaya sahip olduğundan Knock ile aynı şeyleri yaşadığı için neler olduğunu biliyordu. Kontrol etmek için elinin tersini Knock’un alnına koydu.
“Onun ateşi var.”
“Evet.”
“Temizlenmesine yardım ettin mi?”
“Henüz değil.”
“Nemli bir bez al.” diyerek beni yönlendirdi. Kollarını sıvadıktan sonra yüzü yukarı bakacak şekilde Knock’un vücudunu çevirdi. Bir bez ve ılık su hazırladım. Doey, su dolu kaseyi bir kenara koydu ve Knock’un battaniyesini açıp Knock’un vücudunu düzgünce sildi. Knock, Doey’den çok da iriydi. Doey uzun ama zayıftı.
“İçinde bıraktıklarını temizledin mi?”
Bu soru karşısında şok içinde kendi tükürüğümde boğuldum ve tüm kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissettim. Knock’un pozisyonunu halinden ve vücudundaki izlerden tahmin edebiliyordu. Öyle olsa bile, onun geldiğini görmemiştim.
“Henüz değil.” diye fısıldadım. Aynı kısımlar yine mahçuplaşıp utanmışlardı.
“Peki neden yapmadın?” Doey’in güzel yüzü öfkeyle doluydu.
“Neden yapmalıyım ki?” Bu tür özel konularda deneyimim olmadığı için Doey’un tepkisini gerçekten anlamamıştım. “Knock’un hamile kalmasından mı korkuyorsun?”
Doey bacağıma sert bir tekme attı.
Ne? Ne hakkında konuştuğumuz hakkında hiçbir fikrim yoktu.
“Erkekler kadınlardan farklıdır! Önceden araştırma yapmalıydın! Temizlemezsen midesi ağrır! Anladın mı? Ve zahmetli olduğunu düşünüyorsan kondom kullan!” Sanki vurulan kendisiymiş gibi bana bağırdı.
“Özür dilerim! Bunu bilmiyordum.” Sadece samimiyetimi göstermek için özür dileyebilmiştim.
“Sizde takılıp kaldığımız için şanssızız çocuklar. Erkek olarak doğduk ama siz aptal kocalar yüzünden acıya dayanmak zorunda kalıyoruz. Bu bokla uğraşmak zorunda değilim…” Doey Knock’u temizlemeyi bitirirken, saçma sapan sert eleştirilerine devam etti. Bu konuda bir yerde Phent’e kızmış olmalıydı. Ve şuan ben resmen duygusal çöp kutusuna dönüşmüştüm.
“Gerçekten bilmiyordum.” diyerek kendimi savunmaya çalıştım. ” Belki Phent de bilmiyordu.”
“Oh, onu kullanarak kendini savunmaya çalışmana gerek yok. O senden çok daha iyi.” Knock’un üst vücudunu temizledikten sonra bana döndü. “Yani senin için seninkini temizlememi mi bekliyorsun yoksa kendin mi yapacaksın?”
“Hayır, ben yaparım. Sen dışarıda bekleyebilirsin.” Doey bezi bana fırlatıp yatak odasından dışarı çıktı.
Görevimi tamamladıktan sonra kızarmış bir yüzle odadan çıktım. Doey sadece sırıtıyordu.
“Bunun için hastaneye gitmene gerek yok. Sadece yorgundu sanırım. Git eczaneden ağrı kesiciyle antihistaminikler ve sporcu içecekleri al.”
“Ağrı kesiciyi anladım ama neden antihistaminikler ve sporcu içecekleri alıyorum?” diye sordum iyice kafam karışmıştı.
“Oldukça ağır bir antrenman yaptınız, değil mi? Susuz kalmış. Antihistaminikler onu uyutacak, uyku hapı yerine geçiyor merak etme. Doktor reçetesi olmadan gerçek uyku ilaçlarını alamazsın tabii ki.” diyerek açıkladı Doey. Sonunda anlayarak başımı salladım ve Doey’in takip etmek için çıktım.
Doey çok otoriter biriydi. Kocası olsun olmasın herkes onun talimatlarını takip etmek zorundaydı.
Eczaneden gerekli malzemeleri aldıktan sonra Doey bana Knock için yapmam gerekenleri emretmeye devam etti. Sonunda uyandıktan sonra ona pirinç çorbası pişirip tüm ilaçlarını aldığından emin oldum. Knock sakin görünüyordu ve tek bir kelime bile etmedi.
“Kızgın mısın?” diye sordum ona gergin bir şekilde.
Ondan aldığım cevap tamamen sessizlikten ibaretti. İfadesiz yüzü ve kollarını ensesinde kavuşturmuş şekilde tekrar uyumak istiyor gibiydi.
“Knock.” Sesimin tonunu soğuklaştırmama rağmen açıkçası gerçekten huzursuzdum. Eğer gerçekten sinirlenirse ne yapacağımı bilmiyordum.
“Seninle konuşmak istemiyorum.” dedi buz gibi sesiyle.
“Knock.”
Bana döndüğünde kalbim neredeyse atmayı bırakıyordu ve yüzü daha da soğudu.
“Kapa çeneni! Sadece kendini önemsiyorsun ve bana karşı gerçekten serttin.”
Knock gergin görünüyordu ama sözlerine gülümsemekten kendimi alamadım.
“Bu ne sikim şimdi.” Bana yumruk atmak istiyor gibi görünüyordu ama neyse ki yapamayacak kadar hastaydı.
Ona bakarken gülümsemem genişledi. “Tekrar yattığımız için kızgın olduğunu sanıyordum ama çok sert olduğum için mi kızgınsın?” Knock utançtan kızararak pancar gibi olmuştu.
Sevimli bir şekilde utangaç davranıyordu! Ah şu esmer ahmak…
“Kapa şu siktiğim çeneni!”
“Yüzün domates gibi kıpkırmızı oldu!” Sertçe güldüm ve Knock yastığı kafama vurmaya çalıştı.
“Kes sesini! Vallahi bunun bir daha olmasına izin vermeyeceğim.” Ben gülümsemeye devam ederken Knock bana orta parmağını sallıyordu.
“Sen kalkana kadar.”
“He, şimdilik yenildiğimi düşünmeye devam et.” Doey döndüğünde dişlerini sıktı.
“İlaçlarını içti mi?”
“Evet.” diye cevapladı Knock sert bir şekilde.
“O zaman gidiyorum. Telefonumu unuttum, Phent muhtemelen beni yüzlerce kez aramıştır.”
“Tamam, seni geçirmemi ister misin?” diye sordum.
“Karına iyi bak.” diye şaka yollu yanıtladığında Knock’un gözleri büyüdü.
“Hemen siktir git Doey, ben onun karısı değilim! Benim gibi bir adam kimsenin karısı olamaz!”
Doey ve ben mimiklerimizle eğleniyorduk. Knock’un konumu kimseyi kandıramazdı.
“Evet evet. Beni geçirmene gerek yok. Sadece ‘karın’ olmayan erkeğine dikkat et. Görüşürüz.”
Knock’un tamamen sinirli olan ifadesini gördüğümde büyük bir eğlenceyle sırıttım.
Doey gider gitmez direk yanına gittim.
“Daha fazla uyumak ister misin?” diye sordum çok daha yumuşak bir sesle.
“Hayır, daha fazla uyumak beni sersemletiyor.” Yavaşça ayağa kalktı ve izleyecek bir şeyler bulmak için televizyona doğru ilerledi.
Yanına oturup ifadesiz yüzüne bakarak tereddütle “Pleng’le ne hakkında kavga ediyordunuz?” diye sordum.
“Bilmiyorum. saçma bir şekilde benden delice şüpheleniyor. Başka kızlarla birlikte olduğumu söyledi ama bir şekilde söylemek istediği bu değilmiş gibi görünüyordu.” Sessiz kaldım. Çünkü yapmaya çalıştığım şey genellikle adice olarak görülüyordu.
Knock bana döndü. Sesi ciddiydi. “Dünü mü düşünüyorsun?”
“Ben…” Cevap vermeye başlamıştım ama devam edemeden sözümü kesti.
“Bekle, bana buzdolabının üstündeki cipsleri getir. Onları istiyorum.”
İnatçılığına iç çekip itaatkar bir şekilde onun için cipsleri getirdim. Paketi yırttı ve bana bakmadan “Ne diyordun?” dedi.
“Evet. Dün seni kendime zorlamanın yanlış olduğunu biliyorum ama bunu neden yaptığımı bilmiyorum.” dedim özür dileyerek.
“Ben de bir pisliğim, seni sertçe reddetmedim, değil mi?” diye sordu Knock ifadesizce cipsleri yemeye devam ederken. Şaşkınca ona baktım ve o sadece omuz silkti. “Sadece küçük bir kaçamaktı, önemli değil.”
Onun bu sözleriyle kalbim neredeyse duracaktı. Takındığım gülümseme titredi ve öldü.
Belki de onun için aramızda olanlar sadece ‘bağlayıcı olmayan’ bir durumdu ve bundan başka bir şey de değildi.
Ne de olsa zaten bir kız arkadaşı vardı. Bu yüzden sadece olup geçmesine izin verebilirdik.
“Doğru.” diye kısa bir cevap verdim. Ama beynim çoktan fikrini nasıl değiştireceğini düşünerek çalkalanmaya başlamıştı bile.
Sadece bekle, bu kadar kolay pes etmemin imkanı yok.
“Biraz ister misin?” Cipleri bana uzattığında paketten biraz aldım.
“Eğer Pleng böyle davranmaya devam ederse ayrılmamız yakındır. Nasıl olacağından emin değilim ama bu tür ısrarlı dırdırlara dayanamıyorum.” dedi Knock ve sert bir yüz hattıyla devaö etti. “Bazen Pleng beni hiç dikkate almadan bir şeyler yapıyor. Neden birbirimizi dinlemek bu kadar zor? Sadece kulaklarını kullanması ve söylediklerimi dinlemesi gerekiyor. O benim sevgilim sonuçta.
Ciddi yüzüne bakarak gülümsedim.
“Öyleyse sadece beni kocan olarak kabul et. Kız arkadaşın seni dinlemeyebilir ama kocan kesinlikle senin kölen olacak.”
“Siktir git!” Knock beni yine korkuttu ve cipsleri elimden aldı. “Sadece filmi izle! Senin alay etmene ihtiyacım yok!”
Sadece iç çekip başımı salladım. Ah şu Knock… Taş kalpli Knock.
Yine de ona çok değer veriyordum.