Together With Me The Series - Bölüm 16
Knock, onun için planladığım kaderden habersiz, benimle daireme gelmeye karar vermişti.
Apartmanın merdivenlerinden birlikte çıktığımızı gören bekçi bize sıcak bir şekilde gülümsedi.
“Ah, Bay Korn, sonunda arkadaşınızla barıştınız mı?”
“Amca, bu adam benim arkadaşım değil.” dedim düz ve duygusuz bir ses tonuyla.
“Ah, seni pislik, böyle söylersen amca beni hayatta içeri almaz!!” diye mızmızlanan Knock’un karşısında kahkahamı tutmakta zorlanırken titreyen omuzlarım muhtemelen beni çoktan ele vermişti.
“Peki, ne yapmamı istersiniz Bay Korn…?” diye soran bekçi amcanın sözünü bitirmesini engellemek üzere elimi kaldırarak onu durdurdum.
“Amca, o benim arkadaşım değil, o benim erkek arkadaşım.”
Bekçi amca ve Knock bana faltaşı gibi olmuş kocaman gözleriyle ve ağızları beş karış açık şekilde bakıyorlardı. Az önce ikinci bir kafa falan çıkarmıştım sanki…
Kolumu sahiplenici bir tavırla Knock’un omuzlarına dolayıp “Hadi yukarı çıkalım bebeğim.” dedikten sonra onu şaşkınlıktan dudakları hala bir araya gelememiş olan bekçi amcadan uzaklaştırırken itaatkar bir şekilde talimatlarımı takip etti.
Asansöre doğru çekiştirirken kolum hâlâ omzunda olduğundan, Knock’un tek yapabildiği, bekçi amcaya dönüp bağırmak olmuştu.
“Amca! Düşündüğün gibi değil!!!”
Bunu hak etmişti. Hâlâ o zehirli maço tavrını korumaya çalışıyordu.
İğrenç!!
Knock ve ben asansörle yukarıya çıkarken henüz birkaç saat geçmiş olmasına rağmen çoktan bu konu hakkında başımın etini yemeye başlamıştı bile.
Hala yapmacık davranıyordu ve bu beni sinirlendirmeye başlamıştı.
“Erkek arkadaşım olmaktan hâlâ rahatsızsan o zaman kendi evine dönmelisin. Seni alıkoymama izin verme.”
“Hayır, Korn tatlım.” Parmaklarını şakacı bir şekilde göğsüme doğru uzattı. Onun sevimli davranışı bu sefer beni sakinleştiremeyecekti, o yüzden kafasını ittim.
“O halde neden şikayet ediyorsun, ha?” Sesimi yükselttim.
“Ho…. Bu çok tuhaf hissettiriyor, bence bu bir süre aramızda sır olarak kalmalı.”
Utangaç davranıyordu, sanki benim kızacağımdan endişeleniyormuş gibiydi. Doğrusu hiç kızmamıştım, sadece onunla dalga geçmek istiyordum.
Buna bizim kitabımızda ‘eşini kızdırmak’ deniyordu.
“Pekala, ben ‘tuhafım’… Sanırım senin kadının kadar iyi değilim.”
Yüzümdeki kasları, sanki sinirliymişim gibi gerdim.
“Öyle değil…” diye açıklama yapmak için söze girdi. Eşini aldatırken suçüstü yakalanan biri gibi gergindi ve terliyordu. “Dinle beni… Bu… Ben sadece ondan nasıl ayrılacağımı bulmaya çalışıyorum.”
Oohoho. Ona gülmemek için içimdeki her şeyi tüketiyordum. Bunu biliyor muydu, söyleyebilir miydi? Artık daha fazla tutamazdım!
Knock omzuma hafifçe vurduğunda ona döndüm, yüzümü ifadesiz tutmak için elimden geleni yapıyordum.
“Şimdi ne var?”
“Bana kızma lütfen? Heeey, hadi. Lütfen?” Dikkatimi çekmek için ellerini salladı. İşte bu kadar, daha fazla dayanamadım! Kollarımı karnıma dolayıp nefesim kesilene kadar kahkaha atmaya başladım.
“Ah, Korn, seni pislik, benimle dalga geçiyordun!”
O kadar çok gülüyordum ki Knock aniden gömleğimin yakasını kavradı.
“Bu, bana yaşattığın tüm acı ve ıstırapların intikamıydı.”
Elinden kolayca kurtulduğumda Knock artık sabırsız görünüyordu.
“Tamam, o zaman artık ödeştik!”
Şimdiden mi? Bu kadar küçük bir şey bizi nasıl ödeştirebilirdi ki?
Kendi kendime gizlice gülümsedim.
Eğer onunla bu kadarcık uğraşmakla yetineceğimi sanıyorsa Knock her şeyi yanlış anlamış demekti. Gecenin sonunda adımı haykırmasını sağlayayım da görsündü gününü!
Düşüncelerimi bölen, asansörün kapıları açıldığında tatlı bir şekilde çınlayışıydı. Birlikte koridora çıktık ve karşı dairemde oturan komşumla karşılaştık.
“Hey Korn, nereden dönüyorsun?” diye karşıladı beni hoş bir şekilde.
“Ah, merhaba Cho. Biraz dışarı çıktım. Peki ya sen? Nereye gidiyorsun?”
“Ah, alışveriş merkezinden bir şeyler alacağım.”
“Hmm.” Başımı salladım, Cho Knock’a bakarken Knock da yeni karşılaştığı kişiye meraklı gözlerle bakıyordu.
Cho “Bu kim?” diye sordu.
“Arkadaşım.” diye yanıtladığımda Knock’un buruşan yüzü kıkırdamama neden oldu.
Yüzümde alaycı bir keyifle ona sormak için döndüm.
“Yoksa ‘karım’ dememi mi tercih edersin?”
“Ah!!! Seni zaten duymadığını mı düşünüyorsun? Hoparlöre ihtiyacın var mı?” dedi Knock dişlerinin arasından, şakayla karışık.
“Arkadaşım, o benim arkadaşım.” Tekrarladım.
“Ah, hımm. Arkadaşın gerçekten çok yakışıklı.”
İltifat eden Cho yanaklarındaki derin gamzeleri göstererek gülümsedi.
Knock da gülümseyerek cevap verdi.
“Teşekkürler!”
“Ben gidiyorum Korn. Bir ara bir şeyler içmeye çıkmalıyız.” dedi Cho başını sallayarak.
“Tabii ki, bana haber ver.”
El salladım, o da başını sallayıp ayrılmadan önce Knock’a gamzeleriyle birleşen bir gülümseme daha gönderdi. Cho ve ben uzun boylu ve açık tenli adamlar olarak aynı tip gibi görünsek de gülümsediğinde ortaya çıkan o sevimli gamzelerinden dolayı benden çok daha arkadaş canlısı bir imaj çiziyordu.
Onu hiç kimseyle görmemiştim, acaba sevgilisi falan var mıydı?
Cho gittikten sonra kapının kilidini açıp daireden içeri girdik.
Dışarısı o kadar sıcaktı ki ikimiz de terden sırılsıklam olmuştuk. Knock ayakkabılarından kurtulduktan sonra köpek yavrusu gibi dilini çıkardı.
“Neden bu kadar sıcak?!? Klimayı açacağım” diye sızlandı.
“Aç hadi.” Onaylamama fırsat kalmadan o çoktan klimanın kumandasını eline alıp çalıştırmıştı bile.
Knock “Duş alacağım.” dediğinde ona temiz bir havlu verdim.
“Ödünç alabileceğim bir pantolonun var mı?” diye sordu.
“Birkaç şortum var.”
“Evet, onlardan birini bana ödünç ver.”
Başımı salladım ve şortu ona uzattım. “Tişörte ihtiyacın var mı?”
“Hayır, çok terliyim, hemen duşa gideceğim.”
“Tamam, acele et, ben de duş almak istiyorum.”
“Hmm.”
Knock banyonun kapısından girip kaybolduğunda ben de onu beklerken iPhone’uyla oynadım. Uzun zamandır arkadaştık, dolayısıyla şifresini zaten biliyordum. Telefonun kilidini açtığımda 30 tane cevapsız LINE mesajı olduğunu gördüm.
Uygulamaya tıklamadan önce merakla kaşlarımı çattım.
Neden?
Çünkü ben onun kocasıyım, kontrol etmek benim hakkım!
Gönderen kişiyi gördüğümde gözlerim kısıldı.
Plern Pleng’di
Mesajlara bakmamın uygun olup olmadığını merak ederek kısa bir süre kendimi tuttum. Çünkü eğer bildirime tıklarsam tüm mesajların okunmuş olarak görünecekti ama herhangi bir yanıt olmayacaktı.
“Ne olmuş yani, kimin umurunda!” dedim kendi kendime… Öfkeyle küfrettim. Endişeyle uygulamaya tıkladım.
Ne için endişeleniyordum ki? Bunu Knock için yapıyordum!
Plern Pleng: Tatlım>> Neden bana cevap vermedin, şu anda çevrimiçi olduğunu görebiliyorum. 17:26
Plern Pleng: Tatlım>> Arkadaşım seni açık tenli bir adamla birlikte film izlerken görmüş, Korn’lasın değil mi? 17:28
Plern Pleng: Tatlım>> Bunun hakkında konuşmamış mıydık? Hoşuma gitmedi. 17:32
Plern Pleng: Tatlım>> Cevap ver, Knock! 17:32
Plern Pleng: Tatlım>> Arkadaşım ikinizin sinemada öpüştüğünüzü söyledi. Arkadaşım seninle aynı salondaymış, doğru mu? 17:32
Sonra bir sürü emoji göndermişti çünkü Knock ona cevap vermemişti. İtiraf etmeliyim ki onun mesajlarını okurken sinirden kudurmuştum, yukarıya çıkıp Knock’un ona verdiği önceki yanıtları okuyunca bu beni daha çok etkilemiş, çok sinirlenmiştim!
Sil!!
Hepsini sil!!
Tüm diyalogları temizle!!
Bu da yetmezmiş gibi onu Knock’un LINE’ından da engelledim. İnanılmaz derecede çocukça ve saçma davrandığımı farkında olsam da bunu yapmak beni son derece tatmin etmişti. Telefonunu aldığım yere koyup banyodan çıkmasını beklerken başımı koluma yasladım. Bir süre sonra kapı açıldı ve Knock dışarı çıktı. Kaslı ve koyu esmer olan çıplak göğsünden su damlacıkları aşağıya doğru süzülüyordu ve ödünç aldığı şort, ince kalçalarının o kadar aşağısına sarkıyordu ki, koyu renk kasık kıllarının gölgesi belindeki bandın üzerinden dışarı çıkıyordu. O kadar agresif bir şekilde baştan çıkarıcıydı ki, onu gören herkesin kalbinin atmasına neden olurdu. Aynanın karşısına geçip saçını havluyla kurularken kendi kendine mırıldanıyordu, belli ki keyfi yerindeydi. Yataktan kalkıp havluyu kaparak duş almak için banyoya girdim.
“Korn.” diye seslendi Knock
“Efendim?”
“Pizza sipariş etmek ister misin?” diye sordu.
“Sen istiyor musun?”
“Evet, istiyorum.”
“O halde sipariş et.” dedikten sonra banyoya girmeden önde “Ben önce bir duş alacağım, hava çok sıcak” diye ekledim. Duş alırken dışarıdan gelebilecek seslere dikkatli bir şekilde kulak kabarttım. Knock’un telefonuna dokunduğumu fark ettiğinde yaygara çıkarıp çıkarmayacağını merak ediyordum. Telefonuna mutlaka bakacağını biliyordum ama dışarıdan alışılmadık bir ses gelmemişti.
Ya henüz LINE mesajlarına bakmamıştı ya da beni suçlamak istemiyordu… Ya da pizza siparişini vermekle meşguldü ve henüz hiçbir şey fark etmemişti.
Üzerime rahat, bol bir kıyafet giydim ve banyodan çıkıp doğruca Knock’a doğru yürüdüm. Yatağımın üstüne yayılmış telefonuyla oynuyordu. Yanına oturup “Sipariş verdin mi?” diye sordum.
“Vermedim daha.”
“Neden vermedin? Bunu istediğini söyleyen sendin.”
“Sipariş vermek için duştan çıkmanı bekliyordum. Benim yerime sen arasana, yabancılarla telefonda konuşmaktan nefret ediyorum” dedi.
Cevap vermek yerine hafifçe kafasını dürttüm.
“Sipariş vermeye üşeniyorsun ama yine de karnını doyurmayı bekliyorsun ha.”
“Aynen. Benim için sipariş versene.”
İç çektim ama yine de yaptım.
“Neli olsun?”
“Deniz ürünleri.” Hemen cevap verdi.
“Ama ben Hawaii dili istiyorum.”
“O halde ikisini de sipariş et.” Anında karar verdi.
“Sadece ikimiz varız.”
“Koca bir midem var, iki orta boy pizza sipariş et yeter.” Gözlerimi devirdim ama yine de onun söylediği gibi sipariş verdim.
“Ne tür bir kabuk?”
“Kalın kabuk.” Gözlerini telefonundan bile ayırmadan cevap verdi. Aniden hareketlenip başını dizlerime yasladı, bu açıdan telefonunun ekranını rahatlıkla görebiliyordum… Cookie Run oynuyordu!
(LINE uygulamasındaki bir oyun.)
LINE’ı sadece Cookie Run oynamak için mi kullanılıyordu yani!?!?
“Neli makarna istiyorsun?”
“Pastırma karbonara.”
Ne yemek istediğini bu kadar net bilmesine rağmen yine de siparişi kendisi vermeyi reddetmişti!
Bunun dışında kola, dondurma ve kızarmış tavuk sipariş etti. Yemek mi yiyordu, yoksa açlıktan ölmek üzere olan bir hayalet gibi kendini tıka basa doyurmaya mı çalışıyordu bilmiyordum! Ya da midesinde kocaman bir kara delik saklıydı.
Teslimat adresini de girip telefonu kapattım. Knock hâlâ oyundaydı ve başka hiçbir şeye bakmıyordu.
“Açlıktan ölmek üzere olan bir hayalet falan mısın sen? Neden bu kadar çok yemek sipariş ettin?” diyerek onunla dalga geçtim.
“Seninle küs olduğumuz için endişeden iştahımı kaybetmiştim ama şimdi iştahım geri geldi ve açlıktan ölüyorum.” dedi.
“Sanki o kadar önemliymişim gibi.”
“Evet, faturayı ödeyen kişinin önemli olması gayet doğal. Heh.” Telefondan başını kaldırmadan kayıtsız bir şekilde cevap verdi.
Kafasına vurdum.
“Gümüş dilli!”
“Lan! Bu acıttı!” diye sızlandı ama oyununa hiç ara vermeden devam ediyordu.
“LINE mesajlarını okudun mu?” diye sordum.
“Neden? Pleng’i LINE’da engellediğini fark ettiğimde nasıl tepki vereceğimi mi merak ediyorsun?” Knock bunu o kadar doğrudan söylemişti ki cevap veremeyecek kadar şaşkına dönmüştüm.
“Sana mesaj atmasından hoşlanmıyorum, acele et ve ondan ayrıl artık!”
“Bunca şeyden sonra hâlâ onunla birlikte olacağımı mı düşünüyorsun?” dedi Knock, hâlâ kendini telefondan ayırma zahmetine girmeyerek.
Çenesini kaldırıp gözlerini gözlerimle kenetlenmesini sağladım.
“Bu ilişkiye artık bir son ver… Sadece onu değil, tüm sevgililerini kastediyorum. Hepsinin artık senin kapıldığını anlaması gerekiyor.”
“Ah tatlım Korn, geçimimi sağlama yolumu nasıl mahvedebilirsin?” diyip omuz silktikten sonra yüzünü buruşturdu.
Avcumun içindeki yüzünü sıktım. Boştaki elimin işaret parmağını yüzüne doğrulttum.
“Sana karşı acımasız olmaktan hoşlanmıyorum, o yüzden bu işi çabuk hallet. Kocanın çok sert olduğunu biliyorsun.”
“Borok bono, ölöyorom.” (Bırak beni, ölüyorum)
Knock yüzünü sıktığımdan dolayı düzgün konuşamıyordu. Oyununu oynayabilsin diye gönülsüzce bıraktım. Bir önceki oyunda öldükten hemen sonra yeni bir oyuna başladı.
Tamamen tepkisiz ve sessiz olduğunu görünce gözlerimi ona dikip kıstım.
Senin çevirdiğin oyunlar konusunda bilgiliyim genç adam. Beni kandırmaya bile çalışma.
Gülümseyip başımı sallayarak onayladım ve pizzaların gelmesini beklerken çevreme karşı kayıtsız davranarak boş boş televizyon izlemeye devam ettim. Knock oyuna o kadar çok dalmıştı ki söylediğim tek kelimeye bile dikkat etmiyordu. Kısa bir beklemenin ardından pizzalar geldi, aşağıya inip parasını ödedim.
Knock mutlu bir şekilde gülümsedikten sonra elimden aldığı tüm yiyecekleri küçük masaya yığmak için harekete geçti. Pizza kutusunu açtığında koku davetkar bir şekilde daireme yayılmış, midelerimizin guruldamasına neden olmuştu.
Kapıyı arkamdan kapattım ve yanına oturup pizza tepsisini tutan elini tuttum. Kaşlarını kaldırarak bana döndü.
“Güzelce iste!”
“Pizza yemek istiyorum…”
Durdum, kasıtlı olarak tepeden tırnağa ona baktıktan sonra baştan çıkarıcı bir şekilde “Ya da birlikte başka bir şey mi yesek?” dedim.
“Vay be, ne pis düşüncelerin var senin öyle! Bana haber verebilirdin, aklım çıktı.” dedi Knock gülerek. Masum bir şekilde gülümsedim ve pizzanın en büyük dilimi gibi görünen parçayı elime aldım. Ancak Knock’un aklı başında değilmiş gibi yaklaştı ve elimdeki dilimden bir ısırık aldı. Şaşkınlıkla açılmış gözlerimle ona bakarken o sadece gülümsemekle yetiniyordu.
Sanki kalbimi göğsümden fırlatacak, kışkırtıcı bir şey yapmamış gibi geri çekilip ağzındaki pizzayı çiğniyordu.
“Bunu neden yaptın?”
Kaşlarımı çattım.
“Aynı dilime göz dikmişiz demek ki!”
“Ah, kesin öyledir~” Son harfi bilerek uzatıp elimdeki pizza dilimini yere bıraktım.
“Öyleee~” Beni taklit ederek Knock da son harfi uzatmıştı.
Ona döndüm.
“Artık pizza falan yemek istemiyorum. Başka bir şey mi yapsak?”
“Ne yapmak istiyorsun?” dedi tek kaşını alaycı bir tavırla havaya kaldırarak. Az önce bıraktığım dilimi alıp yemeye devam etti. Bir şekilde kendimi kontrol altında tutmaya çalışırken onun pizza dilimini bitirip başka bir dilimi ağzına atışını izliyordum. Kısık gözlerle onu izlerken aklıma parlak bir fikir geldi.
Dudaklarımı yaladım.
“Beni burada bekle.”
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
“Bir dakika bekle, hemen döneceğim.”
Biraz bira almak için markete doğru koştum.
Oradayken prezervatif almayı düşünsem de vazgeçtim. Bunları kullanmaktan hoşlanmıyodrum ve bu gece onun onayını istemeyecektim. Açıkçası ona bu konuda seçim şansı vermeye hiç de niyetim yoktu.
Knock pizzayı gömmeyi bitirmiş, ben odaya döndüğümde tekrar telefonuyla ilgileniyordu. Ancak birayı önüne koyduğum zaman dikkatini oyundan uzaklaştırdı.
“İşte bu~~ Ismarlıyorsun ha!”
Neşeli görünüyordu ve seçtiğim soğuk bira markası onun favorisiydi. Başımı sallayarak onu onayladım ve “Evet, bu benim ikramım” dedim.
“Vay be, neden bu kadar iyi davranıyorsun?”
O ilk kutuyu açarken, ben de başka bir kutuyu alıp gülümseyerek açtım. Derin bir yudum aldım ve ona cevap vermedim.
Bilmiyor musun?… Bedava yiyecek diye bir şey yoktur sevgili eşim.
İkimiz de fazlasıyla içmiş olsak da o benden çok daha fazla içmişti.
Emelime ulaşmıştım.
Sonuçta birayı onu sarhoş etmek için bilerek almıştım.
Sarhoş olduğunda hiçbir şeyi umursamıyor, sadece uyumak istiyordu.
Onun ağır bedenini yatağa sürüklerken soluk soluğa kalmıştım.
Uzun boylu adam benim itmem yüzünden yatağın üzerine yüzüstü bir şekilde kapaklandı. Onu, bacaklarındaki kısa, bol şorttan kurtardıktan sonra hemen vücudunu kendi vücudumla kapattım. Odaya alkol kokusu sinmişti ve klimadan gelen soğuk hava arzumun sıcaklığını dindirmeye yetmiyordu.
Knock yarı uyanık, sersemlemiş bir sesle “Ne yapıyorsun…” diye sordu. Sarhoş halde, kelimeleri ağzında yuvarlayarak konuşması kıkırdamama neden oluyordu.
“Bunu daha önce hiç yapmamış gibi davranma.”
“Hey~ Hayır! Yapma!”
(ÇEVİRMEN UYARISI: BU KISIM +18’DİR! RAHATSIZ OLACAKLAR YA DA OKUMAK İSTEMEYENLER BÖLÜMÜN BUNDAN SONRASINI ATLAYABİLİRLER. SÖZÜM FUJOSHI’LERDEN DIŞARI SİZ AYNEN DEVAM SJDNFKSDF)
Direnmeye çalışmasına karşılık olarak eğilip dudaklarını öptüm. Kollarımın arasındaki bedeni sıkı sıkıya kucakladım, ki böylece aramızda kelimenin tam anlamıyla hava kalmayacak ve herhangi bir kaçış yolu olmayacaktı.
Dudaklarımı onunkilere kilitlediğimde Knock mırıldandı ve tatminsizlikle inledi. Dilimi ağzının derinliklerine sokarken ellerimi açıkta kalan cildinin her santiminde gezdirdim.
Ellerimi yavaşça o güzel göğsünden; gergin, kaslı karnına doğru kaydırdığımda ellerimden kurtulmak için çok uğraşsa da boşta kalan elimle muhtemelen az öncekinden biraz daha sert bir şekilde çenesini kavradım. Bu anı, bana sanki çağlar boyu gibi gelen bir süre boyunca bekliyordum. Onun karşı koyamayacağından ve planımı bozamayacağından emin olmak istemiştim.
Dudaklarından ayrılıp çok da uzaklaşmadan hemen üstlerinde durdum ve “Ne zaman bu kadar iffetli oldun? Eskiden böyle değildin.” diye mırıldandım.
“Bunu yapmak istemiyorum…” Kelimelerı yuvarlayarak konuşurken fazlasıyla sarhoş görünüyordu. “Sarhoş olduğum için bundan faydalanıyorsun.”
Sinirlense de gerçek bir mücadele verecek durumda değildi.
“Sarhoş olmasaydın o bufalo gücünle beni yaralardın.” dedim alayla.
“Aldığın o içkiyi içmemeliydim. Pislik, bu çok yanlış. Siktir!
Yakışıklı yüzüne doğru eğilirken yüzündeki ifadeyi memnuniyetle izledim.
“Sorun değil, seni birazdan alevlendireceğim…”
“Hmm…”
Onu tekrar, bu sefer daha derin öptüğümde Knock’un cevabı dudaklarımızın arasında kaybolup sesli bir iniltiye dönüştü. Dilimi dudaklarının arasına sokup ağzının tüm girintilerini yağmaladım, arzumu dilimle vücuduna aktardım.
Kaçacak yeri kalmasın diye onun henüz sertleşmemiş penisini elime alıp onu içindeki arzusunun alevlerini okşamaya başladım..
Sonunda pes edip dudaklarımızı birbirine kilitlediğinde ağzının içini tamamen keşfettim. İstemeyerek de olsa dudaklarını serbest bırakıp dikkatimi başka yere çevirdim.
Yanaklarından akan öpücüklerimin bu defa boynunun her çukuruna nüfuz etmesi için elimden geleni yapıyordum. İzlerle kaplanana kadar emiyor, kemiriyor ve yalıyordum.
“Ah…. Hayır, boynumda bu kadar iz bırakma…” diye inledi zayıf çıkan sesiyle.
Söylediklerini duymazdan gelip aşağıya doğru ilerlemeye devam ettim, şimdi bütün yüzümü onun erkeksi omuzuna bağlanan muhteşem köprücük kemiğine gömmüş, bronzlaşmış göğüs kaslarının genişliğine ulaşana kadar durmadan daha da ilerliyordum.
“Elbette…” diye mırıldandım, “Bunun yerine başka yerlerde daha fazla iz bırakacağım.”
“Hah!”
Kahverengi meme uçlarından birini dudaklarımın arasına alıp yavaşça ön dişlerimin arasına yuvarladım. Bana cevap olarak, sertçe nefes almış ve tüyleri diken diken olmuş bir şekilde kollarımın arasında titremişti. Aralanmış dudaklarından çıkan yoğun inlemeler bana ne kadar iyi hissettiğini gayet net bir şekilde anlatıyordu. Dilimin ucuyla ağır bir şekilde hareket ederek meme ucu bir çakıl taşı gibi sertleşinceye kadar bastırıyor ve ısırıyordum. Nemli, sertleşmiş meme ucuna hafifçe üfledikten sonra onun zevkle kıvranmasını memnuniyetle izledim.
Parmaklarımın arasında sıkıştırdığım çenesini serbest bırakıp tüm dikkatimi diğer meme ucuna vermek üzere harekete geçtim. O da şişip sertleşene kadar ona da ilkiyle aynı ilgiyi gösterdim.
Emip ısırmam, göğsünün neredeyse tamamının öpücük izlerimle kaplanmasına neden olmuştu. Bölgemi işaretlemekten büyük mutluluk ve tatmin duyuyordum.
Knock omuzlarımı sıkıca tuttu, dudaklarını ısırdı, hissettikleri karşısında başını geriye doğru attığında boynu büküldü.
Penisini kuvvetli bir şekilde okşuyorken aynı anda dudaklarım da boş durmuyor, aşağı doğru hareket ederek sıkı karın kaslarını öpüyordum. Elimin hareket hızını arttırdım ve Knock’un zaten ağır ağır aldığı nefesler boğuklaşmaya başladı.
Omuzlarımı sıkıca kavradı, pürüzsüz alnından boncuk boncuk terler süzülüyordu. Derinlerden duyulan titrek ve alçak inlemeleri, göğsünde titremesine neden oluyordu ve bu hali benim arzumu o kadar güçlü bir şekilde uyandırdı ki, patlayacakmış gibi hissediyordum!
“Hayır… Hayır…” diye mırıldandı belli belirsiz. Eğildim ve onu tekrar öptüm, elimin aşağı yukarı hareketleri belirli bir tempoya ulaştı ve sadece birkaç ateşli fışkırtmayla sıcak menisini avucuma bıraktı.
Az önce yaşadığı orgazmın ardından hâlâ onu ağır ağır öpmeye devam ediyordum. Yeni gelmiş olan Knock hâlâ tamamen dağılmış haldeydi ama bana göre bu sadece başlangıçtan ibaretti!
Yumuşak öpücüklerimin derinliğini arttırıp onu hararetle öptüm, ağzının sıcak boşluğunu tatmak için daha derinlere daldırdığım dilim, dilinin her bir santimini özgürce keşfedip onunla dans etti.
Knock buna içgüdüsel olarak tepki verse de bu oyunun sorumlusu bendim. Ellerinin saçlarımın arasında dolaştığının ve çektiğinin farkındaydım fakat zerre umurumda değildi, hatta hoşuma bile gidiyordu. Dudaklarını bırakıp başucumdaki komodinden bir şişe kayganlaştırıcı aldıktan sonra ayrı kaldığımda susadığım dudaklarına geri döndüm.
İkimiz de nefes nefeseydik, öpücük artık eskisinden daha da yoğundu, sanki iki kişi ölümüne bir savaşa girmiş gibiydi. Bacaklarını olabildiğince geniş açtıktan sonra parmak ucumu kayganlaştırıcıyla kaplayıp onun dar, sıcak tünelinin içine ittim. Knock’un vücudu anında gerildi ve onu tekrar öptüğümde beni itti.
“N’oldu…” diye sordum. Aynı zamanda parmağımı hareket ettirerek gizli tünelini yağla dolduruyordum.
Aman Tanrım! Çok yumuşak ve fazlasıyla sıcak, şuan kendimi kalbime neredeyse atmayı bıraktıracak o sıcaklığa gömmekten başka hiçbir şey istemiyordum.
“Göt herif! Neden bunu daha önce hiç yapmamış gibi davranıyorsun? Arkandan atlı mı koşturuyor? Yavaşla, acıyor!” Knock’un yüzü buruştu. Aşağıya baktığımda, ancak o zaman parmağımın tamamını sokmuş olduğumu fark ettim.
İçgüdüsel olarak ona gülümsedim.
“Bunun zevk değil de acı olduğundan emin misin?” diye mırıldandım kısık bir sesle.
“Kıçıma sor! Nazik ol, seni pislik!”
Yüzü gergin olmasına rağmen yanaklarındaki alev alev yanan kızarıklık kendini oldukça iyi hissettiğinin kanıtıydı. Her ne kadar çok hızlı davranmış olsam da ona kesinlikle sert davranmamıştım.
“Şimdi acıyor mu?”
Parmağımla ‘buraya gel’ tarzı bir hareketle ileri geri okşayarak nazikçe ama sık bir şekilde tatlı noktasına tekrar tekrar bastırdım. Knock’un vücudu titremeye başladı, yüzü gevşedi, göz kapakları titredi.
“Hayır, acımıyor… Başka bir duygu.”
“Cidden…” diye alay ettikten sonra parmağımı düzenli bir tempoyla içeri ve dışarı iterek onu keşfettim. Knock’un nefesi yine düzensizleşirken tırnaklarını omuzlarıma geçirdi.
“Hol… Dur… Bu…” Konuşmaya çalışırken titreyen sesi, yüzündeki o ifade beni delirtiyordu.
Artık dudaklarından anlaşılmaz saçmalıklar dökülüyordu.
Lan!!
Gerçekten aklımı kaybetmenin eşiğindeydim. İfadesi, sesi… akıl sağlığına dair kalan kavrayışım en iyi ihtimalle zayıftı. Henüz ona hiçbir şey yapmamış olmama rağmen patlamanın eşiğinde olduğumu fark etmiş miydi?
Yavaş yavaş bir parmak daha ekledikten kısa bir süre sonra, alıştığına emin olarak bir parmak daha ekleyerek kaygan deliğini şefkatle genişlettim. Onu gereğinden fazla incitmek istemiyordum. Başlarda insanlık dışı bir görüntü sergiledikten sonra irademdeki son kalmış olan biraz sabırla, rahatladığını ve benim için hazır olduğunu hissedebiliyordum. Bol pijama altımı, artık acıdan canımı yakan aletimi çıkaracak kadar indirdim ve kendimi dikkatlice onun girişine yerleştirdim.
“Yavaş.. Yavaş yap…” dedi alçak sesle ve eliyle göğsüme baskı yaptı. İtmeye çalışmaktan çok dizginlemek için yapılan bir hareket gibiydi. Bu beni durdurmadı, hatta yavaşlatmak şöyle dursun bunun yerine alevlerimi daha da körüklemişti. Artık doğru düzgün göremeyene kadar onu becerecektim!
“Artık beni durdurmaya çalışmıyor musun?” diye dalga geçtim.
“Bunu yapmakta ne zaman başarılı oldum ki?”
Knock kaşlarını çatıp beni tekmelemeye çalıştı. Ama penisimin boyunun yarısını içine gömdüğümde sadece susup nefessiz kalmış gibi dudaklarını açmıştı. Knock ani müdahalemin acısıyla sessizleşse de benim stratejim de geri tepmişti. Yüzüm, onun içinin yoğun bir şekilde kasılması yüzünden buruşmuştu. Bunu en son yaptığımızdan bu yana uzun zaman geçmişti ve tüm dikkatli hazırlıklarıma rağmen hala inanılmaz derecede dardı.
“Gerilme…” diye inledim ve bacaklarını omuzlarıma doğru kaldırrken, bir yandan da onu rahatlatmaya çalışıyordum…
Altımda yatan Knock, sığ nefesler alıyordu, kızarmıştı ve suskundu. Saldırıya uğramış gibi görünüyordu. Aslında acıdan dolayı boğulduğunun farkındaydım.
“Hala acıyor mu…?”
“Artık seni azarlamak istemiyorum, seni pislik, çok acıyor…” dedi derin bir nefes alarak ve bana ait aşk izlerimle dolu olan o göğsü de titriyordu. Henüz yarısını sokmuş olmama rağmen hâlâ yavaş bir tempoyla onun içinde hareket ederken kollarımla bedenimi destekledim.
Yatakta sırtüstü bir şekilde yatan Knock’un elleri tişörtümün yakasını sıkı sıkıya tutuyordu. O kadar sert bir şekilde tutuyordu ki kumaş kolumdaki kan dolaşımını kesiyordu.
Sıcak nefesini boynumdaki çukurda hissedebiliyordum.
“Hah…”
Zamanla hareketlerime bir dansın ortasındaymış gibi o kadar güzel eşlik ediyordu ki, her itişimde biraz daha derine gömülmeme izin veriyordu. İçeri girip çıktıkça yavaş yavaş ona daha yakınlaşmaya çalıştım, her seferinde aletimin uzunluğunu biraz daha ileriye ittim, ta ki tamamen onun içine gömülene kadar.
Nefes nefese kalan Knock, kollarını sırtıma dolamış haldeydi ve ben de ona sıkıca sarıldım. Sonunda kaslı midelerimiz birbirine yapışmıştı.
Artık hareketlerimiz uyum içinde olduğundan şehvetimiz daha da güçlendi. Sıcak deliği her santimetreme yapıştı, beni kendine sımsıkı kenetledi. Görüşüm beyazlaştı, git-gellerim hızlandı ve birbirine çarpan etlerimizin sesi sağır edici bir dereceye ulaştı. Knock, gömleğimi tutuyordu. Ter, ıslak saçlarımdan akıp altımdaki çıplak adamın vücuduna damlıyordu.
“Daha sert yapabilir miyim?” diye mırıldandım Knock’un kulağına doğru boğuk bir sesle. Cevabını beklemeden birleşmemizin gücünü arttırıp ona sert bir şekilde vurdum. Altımda titremeye başlayan Knock, beyaz kolsuz bluzumu yakaladı ve sonunda elinde yırtıldı.
“Gömlek… mahvoldu… Ah… Ern…….”
Knock inlemelerinin arasında yumuşak ve titreyerek nefesini verdi. Kollarımı beline dolayıp onu kendime daha çok çektikten sonra bedenimi hareket ettirdim ve kalçalarımı sertçe kalçalarına vurarak derinlerine girip hafifçe çıktım.
“Korn… Korn.. Ah… Sen.. Ah…”
Knock inlemeye devam etti.
Vücudumu çılgınca hareket ettirmeye devam ederken kayganlaştırıcıyla dolu yumuşak deliği daralıyor, ağrıyan sert aletimi sıkmaya devam ediyordu. Bu, beni cennetin kapılarının önüne atmıştı.
Bu inanılmaz duyguyu daha da geliştirmek ve ona olan özlemimi gidermek için tekrar tekrar derinlere dalmaktan kendimi alıkoyamadım.
“Adımı söyle… Söyle…”
Vücudunu kollarımla tamamen kilitleyip, onu kendine gelmeye zorladıktan sonra kalçalarını kaldırdım ve itmeye devam ettim.
Knock, içine ittiğim penisimi karşılamak için gerilmiş bir yay gibi sırtını büktü, bacakları gerildi, ayak parmakları havada kıvrıldı… Bu güçlü tepkiler bana onun hissettiği her şeyi apaçık anlatıyordu.
“Adımı söyle… Şimdi…”
Kasıtlı olarak birkaç kez güçlü bir şekilde vurup Knock’un sanki nefesi kesiliyormuş gibi titreyerek adımı yavaşça söylemesine neden oldum.
“Korn… Ehn… Lanet olsun… Korn… Hah…”
Ona sıkıca sarıldım ve onun derinliklerine indim. O anda Knock’ın vücudu kasıldı, kaslı karnına ve yırtık gömleğime sıcak menisini bıraktığında ben de son birkaç derin, onun içini ürpertecek hamleler yaptım.
“Yapma!” Knock beni durdurmaya çalıştı ama artık çok geçti.
İçine girdim ve üzerine çöktüm. Bu durum, Knock’un az önce ikimizin ortasına bıraktığı meninin gergin midelerimize ve uyluklarının iç kısmına kadar yayılmasına neden olmuştu. Öfkeyle ofladı ve sanki ‘Şimdi çok sinirlendim’ der gibi kendini yastığın üzerine bıraktı.
Yavaş yavaş penisimi çıkarttıktan sonra eğilip şefkatle önce yakışıklı yüzünü, ardından da dudaklarını öptüm. Bedenimi yanındaki boşluğa bırakıp onu kollarıma almak için kendime çektim.
“Sen… bunu o kadar çok yaptın ki. Yoruldum.” diye fısıldadı Knock. “Bir daha seninle içenin amına koysunlar.”
“Bunun böyle olmayacağını biliyorsun. Sonuçta bedava olanaklardan yararlanmayı seviyorsun.” dedim ve terli alnını birkaç kez öptüm.
“Her yer mahvoldu.”
Knock hala dırdır etmeye devam ediyordu.
“Benim hatam değil.” dedim sakince.
“Evet… bunu diyeceğini biliyordum, seni pislik…” diye azarladı beni Knock beni. Zaten bitkin olmasaydı eminim ki bu söylediğim şey yüzünden yataktan çoktan atılmış olurdum.
“İlgisizliğin ve kararsızlığınla beni gerçekten derinden yaraladın.” diye cevap verdim kızgınlıkla “Bunu telafi etmelisin.”
Knock bir süre sessiz kaldıktan sonra onun ensemin arkasını nazikçe okşadığını hissettim.
“Özür dilerim…” Sesi yorgundu ama samimiyet doluydu… “Beni bu kadar şımartmamalıydın. Artık alıştım ve seni olduğu gibi kabul ettim.”
Gülümsedim.
“Bir kitapta okumuştum, ilk anlaşmanın adı bağışlamadır…”
Knock cevap vermedi ama soru sorarcasına bana baktı.
“İkincisine aptallık denir…”
“Ve üçüncünün adı… Aşktır…”
Knock ve ben birbirimize baktıktan sonra başını hafifçe sallayıp kulağıma fısıldadı…
“Bu seferki, seninle üçüncü anlaşmamız.”